|
|
|
MUTLAKA OKUYUN 
("AİLE) SARSAN_________CEP MESAJLARI ve MAİL CHAT
PROĞRAMLARI
Teknolojinin son gözdesi olan internet, bütün dünyanın en yaygın iletişim ağı olurken, yanlış kullanmaktan kaynaklanan olumsuzluklarla yuvamızın saadetini tehdit ediyor, eşler arasındaki diyalogu azaltıyor ve tarafları ihanet boyutuna varan bir "aldatma tuzağı"na düşürebiliyor.
İnternet ağıyla bütün dünyanın bilgisi parmaklarınızın ucuna gelmiş durumdadır. Sayısız kişi, kuruluş, şirket, okul, kurum internet yoluyla size kendisini ve faaliyetlerini tanıtıyor. Bunun için internete bağlı bir bilgisayarınızın olması yeter. Hatta bir dost ve akrabanızdan ya da bir internet kafeden faydalanarak "sanal dünya" ile irtibat kurabiliyorsunuz.
Yarım asır öncesini hafızamızda canlandırdığımızda, sırasıyla radyo, pikap, teyp ve televizyonun aile içi eğitimi, iletişimi ve tabiî ki mutluluğu etkilediğini görmekteyiz. İçlerinde televizyonun tartışılmaz bir saltanatı var. Şimdi ise bunlara yeni araçlar eklendi. Cep telefonu ve internet, bunlardan ikisi. Kullanım hatasından kaynaklanan öyle olumsuzlukları var ki, "biz bize" yaşadığımız mutlu yuvamızda huzursuzluk ve ihanet rüzgârları estirebiliyorlar.
Yıkılan yuvalar, tükenen sevdalar, boşanan eşler, ihanete uğrayan saymakla bitecek gibi değil. İnternetteki e-mailleşme ve çet problemi, eşleri, nefis ve vicdanları arasında çaresiz bırakıyor. Bazen nefis galip geliyor ve toplumun temeli olan bir aile daha yıkılıyor; geride şefkat ve ilgiden mahrum çocuklar kalıyor.
BU TUZAĞA DİKKAT!!! "DOSTUZ
DERTLEŞİYORUZ"
Telefonla arayan evli bir hanım, bir gençle çette tanıştıklarını, onu sevdiğini, ancak vicdan azabı duyduğunu, çocuklarının ve eşinin yüzüne bakamadığını, yaptığından utandığını söylemişti. Çetleşme ile başlayan tanışma, daha sonra telefon görüşmelerine dönüşmüş. "Aramayacağım diyorum, ama yapamıyorum, yine arıyorum, aramazsam o beni arıyor" diyerek çaresizliğini ve ne yapacağını sormuştu.
Kendisine, vicdanının sesine kulak vermesini söyledim. En doğrusu, bir daha hiç aramaması, gelen telefonları reddetmesi, hatta o genci terslemesi, azarlaması ve telefon numarasını değiştirmesini altını çizerek söyledim. Davulun sesi uzaktan tatlı geliyordu. Oysa bu kadının aradığı cennet kendi yuvasında duruyor da farkında değildi. Bir kere o genç, bu kadınla evlenemezdi. Yaş farkının yanında ortada iki de çocuk vardı. Evlenmek istese bile, ailesi razı olmazdı, zorla vazgeçirirlerdi. Zaten kadının da, eşinden boşanmak, çocuklarını bırakmak gibi bir düşüncesi yoktu.
Peki, niye konuşuyordu?
O gençle konuşması için geriye bir şık kalıyordu: gençle görüşmelerini ilerletip, zaman zaman eşini aldatmak ki, kadın bunu da kesinlikle düşünmüyordu. Zaten bu durum, iffetli, namuslu ve vicdan sahibi bir insanın kesinlikle kabul edemeyeceği bir durumdu
Tabiî, internette yabancı bir kimseyle çetleşenlerin uydurdukları bir züğürt tesellisi var. Yaptıkları yanlışa isyan eden vicdanlarını susturmak için, "Biz kötü bir şey konuşmuyoruz. Sadece dostuz, dertleşiyoruz" diyorlar. Bu sözler, nefis ve şeytanın tuzağına yavaş yavaş düşüşün ifadesinden başka bir şey değildir. Nasıl oluyor da, bir erkek veya kadın, kendi eşine, çocuğuna, anne babasına, arkadaşına açamadığı bir derdini, hiç tanımadığı yabancı bir kimseyle paylaşıyor? Karşısındakinin samimî ve iyi niyetli olup olmadığını nereden biliyor?
DİKKAT!!! EDİN VE TİTREYİN
__________
namahremlerle duygusal içerik taşıyan yazılı, sözlü veya görüntülü çet yapanlar, e-mailleşenler veya cep mesajları çekenler! Yanlış yoldasınız. Aradığınız huzur ve mutluluk sarayı, uzaklarda değil, yanı başınızdadır.
Eşinizi ve yuvanızı keşfedin. Hiç tanımadığınız kişilerin uzaktan ışıltılı görünen dünyaları, renkli mutluluk lâmbalarından oluşmuyor; ihanet, aldatma, yalan, sahtekârlık ateşleridir onlar. İyice yaklaşınca yuvanızı saran zehirli alevleri hissedersiniz, ama korkarım iş işten geçmiş olur. Dikkat edin, titreyin, kendinizi yoklayın, tedbir alın ve tuzağa düşmeyin. Ve unutmayın: Peygamberlerden başka hiç kimse korunmuş değildir. Her an ayağınız kayabilir, kendinizi imtihan ateşinin alevleri içinde bulabilirsiniz. Hiç tanımadığın birine, sahtekâr mı, namussuz mu, ne olduğunu bilmediğin birine sıkıntılarını döküp rahatlamayı düşünüyorsunuz da, nefis putlarını kırıp, eşinizin saadet sarayının paspasını temizlemiyorsunuz. Yazık çok yazık…
İBRETLİK_HADİSELER
Evli ve üç çocuk sahibi bir erkek, bir bayanla çetleşiyor. Sonra cep mesajına dönüyor iş. Dostluk, kardeşlik, dertler, sıkıntılardan söz ediliyor. Siz şeytanın tuzağına bakın, nasılda kuruyor tezgâhını. Erkek diyor ki, "Kadın çok iyi niyetli. Kocası yoğun işinden kendisiyle ilgilenmiyor. Ben de derdini dinliyorum. Derdine ortak olmak kötü mü?" Ya sonrası? Kadın aşktan, sevgiden bahsetmeye başlıyor. "İçimdeki ateş yanıyor, yanıyor ve gittikçe büyüyor." diyor. Ne ateşidir yanan? Hani dostluk, kardeşlik, dertleşme
Oysa erkeğin ciddi bir niyeti yok. Öylesine gönül eğlendiriyor. Karşı tarafta ise, çocuklu ve evli bir kadın var. Ve hepsinden acısı, eşine güvenen, "Benim hanımım ALLAH'tan korkar, namahremle çetleşmez" diyen, gece gündüz onların rızkı için çırpınan masum bir erkek var. Şimdi bu hanımın yaptığı, hangi ahlaka, hangi vicdana, hangi insanlığa sığar?
* * *
Bir başka olay: Evli bir kadın, çette bir bekârla tanışıyor. İş yavaş yavaş sevdaya dönüşüyor. Bana soruyor: "Hocam, yaptığım caiz mi?" Nasıl caiz olabilir? İster evli ol, ister bekâr. Bir namahremle, nikâh bağı olmadan duygusal amaçlı konuşman doğru olur mu? "Peki, ne yapayım" diyor. Çok basit: Hiç arama ve ararsa reddet. Çünkü evlisin ve bu yanlışın tamiri ve telâfisi yok.
Elbette bir kez gönül verdinse, vazgeçmek zor olacak, ama birkaç gün ağlayacaksın, birkaç kez acı çekeceksin. Sonra rahatlayacaksın. Ya sürdürürsen? Ya ihanet çemberini genişletirsen? Olabilecekleri tahmin edebiliyor musun? Telefon konuşmaları, görüşmelere, buluşmalara, ihanetlere dönüşürse, bunun vebalini dünyada ve ahirette ödeyebilecek misin?
On yıllık evli birisinin iki çocuğu var. Eşini hiç sevmiyormuş, zorla evlendirilmiş. İki buçuk yıldır birisiyle çet yapıyormuş. O bekârmış, ona ilgi duyuyormuş. "Zorla evlendirilme" yanlışını bir kenara bırakırsak, on yıldır iki çocuğuyla mutluluğu keşfedemeyen birisi, internet yoluyla aradığı huzuru bulabilir mi? Hata hatayı doğuruyor.
* * *
Ve son bir örnek: Yaşı kırkı aşmış, evli, üç çocuklu bir erkek, bir gün çet yaparken dul bir bayanla tanışıyor. Daha sonra buluşup, konuşuyorlar. Birbirlerinden hoşlanıyorlar ve dinî nikâh kıydırıp karı koca hayatı yaşamaya başlıyorlar.
Tabiî ki ilk eşinin ve çocuklarının haberi yok. Sonucu belirsiz, karışık, sorunlar yumağı bir durum. Erkek ikisinden de vazgeçmiyor. İkinci kadınla aralarında çok büyük bir yaş farkı da var. Bir dizi yanlış, bir dizi sorun ve çözümü zor bir olay.
HERKES TUZAĞA DÜŞEBİLİR
Öncelikle şu gerçeğin altını bir kez daha çizelim: Hiç kimse, "Bende veya eşimde şu şu sorunlar olmaz. Kendime ve eşime bu konuda son derece güveniyorum" garantisi vermesin. Çünkü herkes, her türlü aile sorununu yaşayabilir. Hiçbirimiz peygamberlere has olan "ismet", yani "günahsızlık" niteliğine sahip değiliz. Bunun için harama giden yolları çok iyi bilmek, kendimizi ve eşimizi korumak için tedbirler almak zorundayız.
Bunu derken, gece gündüz eşinizden şüphelenin, onu evhamlarınızla bunaltın demiyorum. Söylediğim şu: Dinimizin, namahremlerle ilgili emir ve yasakları, koyduğu kurallar ve çizdiği sınırlar, hepimiz için geçerli. "Ben kendime güvenirim, o yasak niyeti temiz olmayanlar için" gibi eğip bükmelere gitmeyelim. Emir ve yasakların ilk muhatabı
değil mi? ve en iffetli, en temiz niyetli,
en güvenilir kişi yine o değil mi?
Yüce Efendimiz Hz Muhammed (S.a.vALLAH'
tan gelen emir ve yasaklara en evvel ve en titiz uyan kişidir. Gerçek bu iken, biz kim oluyoruz ki, kendimizi dinî sınırların dışında tutmaya çalışıyoruz? Bunun için diyorum ki, kendinizi ve eşinizi iffetsizlikten, haramdan, ateşten koruyun.
BU MAİLİ ÖZELLİKLE EVLİ ÇİFTLERE YAYALIM
GÜNAHLARA KEFARETTİR GÖNÜLDEKİ KEDER
NİYETLER HALİS OLUNCA AMELLER OLMAZ HEDER
BİRAZ DAHA SABREYLE NELER GÖRECEKSİN NELER
İHMAL DEĞİL İMTİHAN EDER...
Aradığım sendin güle dönerken şafaklar, küllenirken akşamlar…
Gül kızıllığında müjdeler aradım ebrulî bulutlardan hüzme hüzme süzülürken ışıklar.
Çöl benim içimde, acı benim içimde. Mecnun’un, geceler ve gündüzler boyu Leylî iniltilerini bir ney gibi dinleyen kum taneleri ayaklarımın altında ateş ateş çoğalırken, geceyi özlüyorum. Gecelerde dolunaylar gibi doğasın diye ufkumda yâr!
Çölün sessizliğine düşerken yıldızlar, yüreğimin kuytularına serinlikler insin cennet cennet ne olur! Bir aslan avcısının çölün hür ufuklarında geceyi yorumlayıp da, “Ebedi ve ezeli Sevgilinin dört duvar arasına sıkıştırılamayacağını anladım.” deyişi gibi ben de gönül semalarımda yıldız yıldız beliren mühürlerine bakıp seni yaşamak istiyorum içimde ey sevgili!
Benim için her gül yaprağında sen, her yağmurda sen, her rüzgârda sen… Varlığım seninle… Zamana senin adınla mühür vuruyorum. O mühürler ki, zamanın sonsuza uzandığı yerde ancak yine senin adınla açılır, yine senin adınla okunur.
Gönlümün gaflet çölünde perişan düştüğü demlerde hasretimi affıma ferman say da ne olur ötelerin tütsüsüyle yeni mühürler vur yüreğime. Zaman ırmağının donduğu ötelerde de açılacak sonsuza uzanan yeni mühürler.
Yüreğim seninle mühürlensin.
Adım, adınla bilinsin yâr! Adımlarım ne yana dönse sana olsun. Ki, sen her yanımdasın. Biliyorum şah damarımda akan kan, daha yakın değil bana senden.
Yakınlığın gül tadında yanmaksa eğer uğruna, ne olur beni de yak yaprak yaprak aşkınla. Bin kerre bozduğum tövbelerden sonra yeni baştan yazılsın gecenin en mahrem saatlerinde aşk kitabım. Kitaplar kitabından nasibime ilkin nasıl adın düşmüşse, yine öyle adınla başlasın satırlar. Nice gönlü bin parçaya bölen Züleyha bakışlı güzellerin aşk sayfaları rafa kaldırılsın Yusuf kanatlarıyla.
Titreyen dudaklarımdaki son mühür, son isim, son çağrı son tat adın olsun…
Bunu affıma ferman bilirim.
Sen varsan yâr, her şey bana yâr!
Vücut zindanında sana müştak gönlüm nice baharlar yaşar adınla yağmur yağmur, demet demet.
Mısır’a sultan olmak değil mi ki ışığa hasret köhne zindanlardan geçiyor, beni de nefsin zindanında esarete mahkûm bir Yusuf say da, arındır ve sonra da kavuştur özgürlüğüme yâr!
Bilirsin, özgürlüğüm, sana tutsaklığımdır.
Arzuların kör kuyusuna benim de atılmışlığım vardır. Ne olur beni de Yusuf’lardan say, yolla ümit kervanlarını, sal rahmet kovanı. Ufkum senin rahmetinle şenlensin. Göz sahillerimde dalgalar senin adınla coşsun.
Tesellim; hasretimdir, gözyaşımdır, umudumdur…
Bulut bulut dolan yüreğimden sana akıtıyorum gözyaşlarımı yâr! Önce adın, sonra adımlarım… Ben bir gelirken sen iki gelensin. Benim için bana benden daha çok yönelensin.
Çağları aşan çağrılarınla günü beş parçaya bölerken, ne olur her parça benim için bir altın dilim olsun secde secde sana yönelişlerimle…

|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|
|